The Sandland Oracle ve Ekolojik Belleğin İnşa Edici Ritüelleri

Fotoğraflar: Misk Art Institute

Beden ile doğa arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsunuz? Beden, doğanın karşısında duran bir varlık değildir; o, doğanın içsel dinamiklerinin bir parçasıdır. Batı düşüncesi uzun süre insanı merkeze alarak doğayla olan bağı yapay bir ayrım içinde gördü. Oysa kadim anlatılar bu ayrımı görmez; bugün karşılaştığımız iklim krizi de insanın doğayı üstün görmesinin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Üretimlerimde bu üç öğe—mitoloji, herbalizm ve spiritüel pratikler—gündelik yaşamımla organik biçimde iç içe geçmiş durumda. Teknoloji ise kadim bilgiyi günümüz araçlarıyla aktarabilmeme olanak tanıyor; video art, yapay zeka ve 3D baskı gibi yeni medya tekniklerini, geçmiş ile gelecek arasında bir ritüel aracına dönüştürüyorum. Böylece işlerimde bedenin taşıdığı bilgelik ile doğanın ritmini birleştiriyor ve insanlar ile diğer varlık türleri arasındaki kadim bağı görünür kılmayı amaçlıyorum.
Kültürel hafıza ve ekolojik gelecek odaklı çalışmalarınız günümüzün hızlı değişimine hangi yanıtları arıyor? Hafıza benim için geçmişin tozlu arşivi değil, geleceğin inşa edildiği yaşayan bir kaynaktır. Teknolojik hızın baskısı altında köklerden kopuyor olmamız, ekolojik hafızamızı ve kültürel köprülerimizi zedeliyor. İşlerim bu unutuluş karşısında hatırlamayı teşvik eden bir mekan kuruyor. Hilma af Klint’in soyut formlarında görünmeyeni temsil etmesini hatırlatan bir bakışla, şimdiye şu soruyu soruyorum: Unutulan bağları yeniden kurabilirsek geleceği nasıl hayal edebiliriz? Benim için ekolojik gelecek sadece çevre politikası değil; ruhsal bir farkındalık biçimidir. Yavaşlamak, dinlemek, köklerine dönmek ve onarmak… tüm üretimlerim bu etik üzerine inşa edilmiştir.

“The Sandland Oracle: Codes of the Ancient Future” adlı çok katmanlı interaktif yerleştirme fikrinin temel çıkış noktası nedir? Bu proje, içsel bir yolculuk ile coğrafyayı yeniden kuran bir mekânı bir araya getirir. Riyad’da üç ay kalıp süreci bir sergide sonlandırdım; çölü arşiv olarak kuran ve dönüşümün vizyoner mekanı haline getiren çok katmanlı bir yerleştirme olarak karşımıza çıkıyor. Geçmişin kumları ile geleceğin manzaralarını nasıl bir araya getiririz sorusu üzerinden mitoloji, ekoloji, gelenek ile teknolojinin ortak kimliğini ve kolektif şifayı inşa etmeye odaklanıyorum. Al-Dahna Çölü’nün hilal biçimli kum tepeleri, Al-Ula’daki 7000 yıl öncesine ait deniz kabukları ve Diriyah’ın toprağın kenti oluşu, bu mekanın mekânsal ve sembolik çıkış noktalarını oluşturuyor. Yerleştirme; video sanatı, canlı performans, 3D baskılar, sanatçı e-kitabı ve diğer araçlarla, bireysel bellek ile kolektif bellek arasındaki bağı derinleştirmeyi hedefliyor. Bu süreç, atalara ait bilgeliğin güncel araçlarla nasıl yeniden yorumlanabileceğini şiirsel ve çok yönlü bir düşünme alanında açmayı amaçlar.
“The Sandland Oracle” sürecinde sizi en çok zorlayan unsur ne oldu? Çölün merkezinde üretim yapmak, hem fiziksel hem de ruhsal olarak beni dönüştürdü. Çöl, bazen her şeyinizi alır; ama aynı anda en temel ihtiyaçları da geri verir. Sessizlikte kumun hafızasıyla yüzleşmek, zihin üzerinde en yoğun sınavı oluşturdu. Zihinsel zorluklar, kadim bilgelik ile kolektif zihin arasındaki bağ üzerinde çalışırken ortaya çıktı. Bu süreçte destekçilerin rolü çok büyüktü: Misk Art ekibi, mentörler, sanat tarihi uzmanı ve 3D baskı ekipleriyle birlikte boyunca yanımda oldular. Onların yardım ve yönlendirmeleri olmadan bu yolculuk farklı bir biçimde ilerlerdi.

Riyad’daki üretim sürecinde Jung dışındaki kimler ya da neler size ilham verdi? Kumların konuştuğu ve “Singing sand” olarak adlandırılan olgu bana ilham verdi. Rüzgârın kum taneleriyle farklı frekanslar oluşturması ve bu seslerin potansiyelleri üzerine araştırmalar bu ilhamı pekiştirdi. Ülkenin bazı bölgelerinin 45 milyon yıl önce kadim Tetis Okyanusu’nun tabanı oluşu ve nun harfinin kadim belleği, bu ilham kaynaklarını zenginleştirdi.
Farklı coğrafyaların üretiminize katkısı ve sizin onlara dönüşünüz nasıl şekilleniyor? Her coğrafya benim için yaşayan bir kütüphane. Suudi Arabistan, Japonya, Hindistan gibi ülkelerde konuk sanatçı olarak bulunduğum süreçlerde su, hava ve toprak gibi elementler üzerinden ritüel, beden, doğa ve sürdürülebilirlik ilişkilerini araştırıyorum. ABD, Birleşik Krallık ve Bolivya’daki deneyimlerimde arkeoloji, mitoloji, sembolizm ve teknolojinin bugünün gündelik yaşamına nasıl dönüştüğünü gözlemliyorum. Her yerde her kültürün kendi zamanı, dokusu ve anlatısı var; ben bu katmanları alan çalışması ve sezgisel gözlemle deneyimliyorum. Tanıştığım insanlar, zanaatkarlar, müzeler ve yerel üretim biçimleri bana bilgi kaynağı oluyor. Asya’nın kadim bilgeliğinde doğa ile insan arasındaki bağ daha canlı geldi bana; ruhum oraya daha yakın hissediyor.

Sürdürülebilirlik açısından geleceğe dair kaygılarınız var mı? Dönüş mümkün mü? Bazı kayıplar geri getirilemez olsa da, onarım her zaman mümkün. Dönüşüm, dışarıdan bir kurtuluş değil, içsel başlayan ve topluma yayılan bir süreçtir. Bu nedenle iklim iyimseriyim. Sanatın iklim krizi ve çevresel sorunlar karşısındaki rolünü nasıl görüyorsunuz? Sanat, duygusal zekayı harekete geçerek toplumsal farkındalığı tetikleyebilir; eko-performans, beden ve ritüel aracılığıyla doğayla yeniden güvenli ve şefkatli bir ilişki kurmanın pratiğidir. İzleyiciyi harekete geçirebilecek en güçlü araçlardan biridir. Dönemsel olarak değişen dünyada, sanatın sınırlarını zorlamak yerine disiplinlerarası diyalogları derinleştirmek istiyorum.
Gelecek projelerinizde sanatın sınırlarını nasıl genişletmeyi hedefliyorsunuz? The Sandland Oracle sonrası yönelimleriniz hangi yönlerde şekilleniyor? Yakında iki ana proje üzerinde çalışıyorum: The Sandland Oracle: Codes Of The Ancient Future Part II – Al-Ula ve Salt Oracle. Salt Oracle, su ve tuzun hafızası üzerinden gezegen ve insanın duygusal kimyasını keşfedecek; mekana özgü biyomateryaller ve yapay zeka teknolojileriyle iyileştirici bir yapı kurmayı amaçlıyorum. Al-Ula için ise geleceğin arkeolojisini daha da derinleştirmek üzere çalışıyorum. Kumun altında geçmişin fosilleriyle geleceğin kodlarını bir arada okumayı sürdürecek bu projelerde yapay zeka, 3D baskı, biyomateryaller, interaktivite ve performansı birleştirerek çok katmanlı bir anlatı ekolojisi kurmayı hedefliyorum. Amaç, sanatı çok dilli ve çok katmanlı bir sezgiyle konuşarak sınırları aşmak değil; türler, disiplinler ve zamanlar arasında diyalogları yumuşatmak ve geleceğin sanatını kapsayıcı kılmaktır.
Kaynak: Elle











