Modanın Kurallarını Yıkan ‘The Wrong Jacket’ Teorisi

Modanın Kurallarını Yıkmak: The Wrong Jacket Teorisi

Yıllardır modanın belirlediği kurallara ve uyumluluk teorilerine göre giyindik. Mini elbiselerin üzerine uzun paltolar, parkaların altına spor parçalar koymanın “doğru” olduğuna inandırıldık. Ancak bu sezon, “the wrong jacket” teorisi, modada bildiğiniz tüm kuralları alt üst ediyor. Hata yapma ve kusurlu olmanın cesaretini bahşederken, stilinizi istediğiniz kombinlerle yaratma özgürlüğü sunuyor.
Burberry’nin 2025 İlkbahar/Yaz defilesinde pembe payetli elbisenin üzerine giydirilen yeşil parka, birçok kişinin aklında “Modaya ne oluyor? Parka ile payetli elbise bu kadar ‘uyumsuz’ görünüyor” sorusunu uyandırmıştır. Prada’nın parlak metalik gri couture elbisesiyle birlikte kullanılan sarı yağmurluk da bir o kadar ilginç. Dries Van Noten’da trençkotların altına giyilen minicik şortlar, Gucci’de parkayla yapılan kombinler, Chloé’nin beyaz uçuşan tül elbisesini beklenmedik bir şekilde örten siyah deri pelerin, Simone Rocha’nın pembe tutu elbisesiyle yan yana gelen kırmızı anorak… Tüm bu parçalar, ilk bakışta tamamen “uyumsuz” görünüyor.
| Burberry SS25 | Prada SS25 | Dries Van Noten SS25 |
İşte bu kuralsız, özgür ve kalıplara sığmayan kombinler, aslında çok da yeni değil. Özellikle 2025 İlkbahar/Yaz koleksiyonlarına damga vuran “the wrong jacket theory” ya da Türkçe mealiyle “yanlış ceket teorisi”, geçmiş moda hatıralarımızdan su yüzüne çıkıp yeniden gündemi işgal ediyor. Parka, palto, trençkot, puf mont ve ceket gibi spor parçaların altına giyilen şık elbiseler, mini şortlar, saten ve tül tasarımlar, bu trende dair belirleyici unsurlar. Kısaca, zorlu doğa koşullarına dayanıklı tüm “outdoor” kıyafetlerinizi ortaya çıkarın ve onları en seksi, en mini, en parlak ve en “girly” parçalarınızla bir araya getirin.
Chloé SS25 koleksiyonu, diskonun ve pragmatik bir stilin birleşimini yansıtıyor. “The wrong jacket” her ne kadar sezonun öne çıkan trendlerinden biri olarak kabul edilse de, “Sex and The City” hayranları, Carrie Bradshaw’ın parlak elbisesinin üzerine çektiği paltoyla bir kar fırtınasında nasıl New York sokaklarında yürüdüğünü asla unutmamıştır. 2014 yılında Raf Simons defilesinde Jil Sander’ın beyaz tişörtleri tafta eteklerle nasıl bir araya geldiği de hafızalarda yer etmiştir.

UFUK AÇAN YARATICI ZITLIKLAR
Kuralsızlığını daha önce Allison Bornstein’in “the wrong shoe theory”siyle ayakkabılar üzerinden ilan eden moda, şimdi de özgürlüğünü ceketler aracılığıyla anlatıyor. Yaratılan stil karşıtlığı, çarpıcı ve dikkat çekici görünümler ortaya koyuyor. “Zıtlık”, “the wrong shoe theory”nin anahtar kelimesi aslında. Zıtlık, moda dünyasında hiç de yeni bir kavram değil. Özellikle pandemi sonrası gündemde olan ve hâlâ devam eden “Athleisure” akımında, sportif ve şık parçalar, günlük kıyafetler ve zamansız ürünler bir araya geliyor. Spor bir ceketle şık bir elbise, spor ayakkabılarla etekler, deri montlarla eşofmanlar, lüks bir çantayla taytlar, hepsi birlikte yol alıyor. Bu, spor giyimin sadece egzersiz yaparken değil, günlük hayatın içinde de kullanılabileceğini gösteriyor. Moda da tek bir yol değil, çok sayıda yol olduğunu, çeşitliliğin, zıtlığın, kuralsızlığın ve özgürlüğün bireysel stili geliştirebileceğini kanıtlıyor.

Akris SS25 koleksiyonu, bu zıtlıkları yansıtan bir diğer örnek. Yıllar önce, muz formlu çantaları ve spor ayakkabıları Chanel tayyörleriyle bir araya getiren Karl Lagerfeld, modanın zıtlıklardan beslendiğini öngörmüştü. “Punk couture” ile ismini duyuran Vivienne Westwood ve payetli ceketlerin altına sweatshirt öneren Marc Jacobs da yarattıkları zıtlıklarla yaratıcılığın sınırlarını zorlayarak karşıtlıkların ufuk açtığını gösterdiler.
BASKICI GİYİM TARZINDAN KURALSIZ VE ÖZGÜR MODAYA
Kurallar üzerinden ilerleyen ve özellikle kadınları belirli form ve görünümlere hapseden modanın artık kuralsızlıktan beslenip özgür stillere alan tanıması, hiç de fena bir gelişme değil. 16. yüzyılda İspanya’da doğan ve dünyanın birçok bölgesinde kadınların bedenini baskılayan korse, kadınları yıllarca tek bir görünüme indirgedi. Bedeni gizleyip hareket serbestisini kısıtladı. 18. yüzyılın Rokoko modası da kadınları kafes formlu ve çember görünümlü elbiselerin içinde salınmaya mahkum etti. Ancak 20. yüzyıl boyunca modanın kuralları, kadınları giyim kurallarının tahakkümünden kurtarırken, son yıllarda alkışladığı çeşitlilik, çoğulculuk ve kuralsızlık ile kadınları özgür ve bireysel seçimlerle baş başa bırakıyor. “The wrong jacket” gibi sürprizli ve beklenmedik trendler, onlara eğlenceli oyun alanları açıyor.
Rabanne SS25 koleksiyonu, bu yeni bakış açısını yansıtan bir diğer örnek. Moda, tanımı ve varlığıyla zıtlıkların beşiği oldu. 20. yüzyılın başında Alman sosyolog Georg Simmel’in anlattığı gibi, insanları belli kurallar ve benzerlikler paralelinde giydirerek sosyal sınıflara ait olduklarını pekiştirdi. Ancak bir yandan da yepyeni öneriler sunarak kişilerin farklılıkları ve bireysel tercihleri doğrultusunda gruptan ayrışmalarını sağladı. Bu akış, yıllar boyunca modada yeni trendlerin doğmasına önayak oldu.
Şimdilerde moda sahnesinde dikkat çekmeye başlayan “the wrong jacket” teorisi, fark yaratmak ve özgün kimliğini tarzı ve stiliyle vurgulamak isteyenlerin, kurallara ve önyargılara meydan okumasının bir mottosuna dönüşüyor.

En yaygın “THE WRONG JACKET” teorileri:
- Puf mont + mini etek
- Deri ceket + eşofman altı
- Blazer ceket + eşofman altı
- Yapay kürklü kısa palto + kumaş pantolon
- Uzun palto + mini şort
- Parka + slip elbise
- anorak + payetli elbise
KUSURSUZLUK İMGESİNE KARŞI
“The wrong jacket” teorisi, modanın tabularını yıkarken, aynı zamanda tüm dünyada eleştiri oklarına maruz kalan kusursuzluk imgesiyle savaşıyor. Kusursuz bedenler, kusursuz annelik, kusursuz kariyer ve kusursuz hayatlar yerine insanlar, kişiliklerinin bir parçası olan “kusurlarıyla” sevilmek istiyor; hata yapmaktan korkmuyor. Moda da “kusurları” ve kuralsızlıklarıyla güzel. Kocaman bir parkanın içine giyilen saten bir gecelik elbisenin beklenmedik etkisi, ışıl ışıl bir tasarımla flört eden bir trençkotun sürprizi ya da etekle aynı boydaki bir ceketin “uyumsuzluğu”, çok daha özgür ve özgün görünümler yaratıyor.
Ferragamo SS25 koleksiyonu, bu yeni yaklaşımın bir örneği. Siz de kuralları, tabuları ve beyninize işlemiş çeşitli moda kuralını hiçe sayarak, her türlü parçayı, kumaşı ve farklı boyutları, yaz-kış ürünlerini karıştırabilir, stilinizi deneysellikle besleyebilirsiniz. “The wrong jacket” teorisi sayesinde, modada “fashion faux pas” (uyumsuz kıyafetler giyip gülünç duruma düşmek) stresi de son buluyor. İnsanlar, özgürce giyinip stillerini başkalarınınkine göre değil, tamamen kendi yaratıcılıklarına göre belirlemekten mutluluk duyuyor.

Son olarak, içinde yaşadığımız ve dolabımızın önünde nasıl “uyumlu” bir kombin oluşturabileceğimizi düşünmeye vakit bulamadığımız bu hızlı hayatta “the wrong jacket” teorisi imdadımıza yetişiyor. Dolabımızdan rastgele alıp üzerimize çektiğimiz bir ceketle, moda arenasında arzı endam edebileceğimizi kanıtlıyor. Üstelik zaman kazandırıyor.

O zaman sadece siz öyle hissettiğiniz için, neyi, nasıl ve neyle birlikte kullanmak istiyorsanız öyle giyinin ve özgün stilinizi yaratın!
Yazı: Selin Miloşyan
ELLE Türkiye Şubat 2025 sayısından alınmıştır.
Kaynak: Elle












