Julian Klausner ile Dries Van Noten Koleksiyonunun Yeniden Doğuşu

Bu Sezonun Yaratıcı Ruhu: Julian Klausner
Bu sezon, uzun yıllar boyunca markanın ruhunu yöneten ve Anversli efsanevi tasarımcı Dries Van Noten’in ardından markanın yeni kreatif direktörü olarak göreve başlayan Julian Klausner, koleksiyonlara yeni bir soluk getiriyor. Onunla tanışırken, geçen yaz yaptığı veda sonrası markanın yeni yönünü ve vizyonunu merak ediyordum. Koleksiyona yaklaşımında, dokular ve renklerle denemeler yapıp, parçaları cesurca yan yana getirerek, markanın köklü geçmişini modern bir bakışla yeniden yorumladığını gözlemledim.

Klausner, gece şıklığını gündelik yaşamla harmanlayan özgün tarzını, canlı renkler, göz alıcı baskılar ve ışıltılı işlemelerle ortaya koyuyor. Markanın temel kodlarından kopmadan, onları yeni bir anlatım biçimiyle canlandırmış. Bilinçli bir uyumsuzluk ve karşıtlık içeren bu koleksiyon, kaos ve zıtlıkların özgüvenle buluştuğu bir dünyayı yansıtıyor. Bu kontrastlar, giyinmenin sınırlarını yeniden sorgulatıyor ve yeni bir özgünlük alanı yaratıyor.

İfade Gücü Yüksek Renkler, İşlemeler ve Fantaziler
Klausner, çalışma metodunu şöyle tanımlıyor: “Şık bir oyun oynamak ve rahat bir duruşu korumak.” Koleksiyonun ana teması, sabahın ilk ışıklarıyla uyanmış şehirde, gece sonrası ortaya çıkan dağınık ve zarif hava. Bu ruhu, Nirvana grubunun 1993 yılındaki ikonik karede Dries Van Noten’in giydiği o efsanevi “blissed out” (dağınık ama huzurlu zarafet hali) ifadesiyle açıklıyor. Bu koleksiyon, giyinmenin yalnızca bir eylem değil, aynı zamanda bir ifade biçimi olduğunu vurguluyor. Eğlencenin ardından gelen dinginlik, yorgunluk ve şıklık; hepsi bir arada ve uyum içinde yer alıyor.

Silüetlerdeki beklenmedik tatlılık, koleksiyonun karakterini belirliyor. Saronglar (bele sarılan ince kumaşlar) ve pareolar hareketlilik katarken, klasik kalıplardan uzaklaşıyor. Her parça hem duyusal hem de zarif bir şekilde beklenmedik hislerle sarmalanmış durumda. Klausner, “Dries her zaman cesur ve erişilebilir olmayı başardı. Benim için bu dengeyi korumak çok büyük önem taşıyor.” diyor. Bu koleksiyon, teatral ama giyilebilir, erkeksi ve fantaziyle örülü, beklenmedik duyguları barındıran bir şıklık sunuyor. Formal ve gündelik, maskülen ve feminen unsurlar, geçmişle şimdinin şiirsel bir birleşimiyle hayat buluyor.

Olağanüstü Detaylar ve Cesur Silüetler
Koleksiyon, klasik terzilik ve genç stilin harmanlandığı, resmiyet ve rahatlık arasında gidip gelen özgün bir anlatım sunuyor. Zengin işlemelerle sportif silüetler iç içe geçerken, katmanlı giyim tarzı ve parçaların tekrar tekrar bir araya getirilmesi, yaratıcılığı ve özgünlüğü ön plana çıkarıyor. Merkezi bir detay ise, beli tanımlayan kemer kuşakları. Yoğun renklerdeki kuşaklar, nervürlü çizgiler ve hareketli işlemelerle, bel bölgesine yeni bir anlam kazandırıyor. Renk paletinde ise kırmızı ve cam göbeği, leylak ve turuncu, haki ve gri tonları, koleksiyonun duygusal derinliğine katkıda bulunuyor.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, yapısal olmayan ama teatral gece kıyafetleri, sabaha kadar süren bir geceyi anımsatıyor. Bedenler, geceyle gündüz arasında, formallikten gündelikliğe geçiş yaparken, kıyafetler sanki bir sahil yürüyüşü gibi özgür ve hafif. Bu geçişler, bir aşk anının hafifliği ve cesur duyguların iç içe geçtiği bir atmosfer yaratıyor. Tüm görünümler, bir aşık sabahına dokunan, duygularla örülü ve özgün bir anlatı sunuyor.

Julian Klausner’ın Tasarım Anlayışı ve Vizyonu
Julian Klausner, çalışma tarzını şöyle özetliyor: “Şık ve rahat olmayı, bunların dengesiyle oynamayı seviyorum.” Koleksiyon, gece ve gündüz, resmi ve gündelik, maskülen ve feminen unsurlar arasında kurulan uyum ve dengeyi gösteriyor. Zengin işlemeli, sportif ve teatral silüetler iç içe geçiyor. Üst üste giyilen ve çıkarılan parçalar, yeniden birleştirmenin ve yenilemenin keyfini sunuyor. Merkezde yer alan klasik bir detay ise, kemer kuşakları. Yoğun renklerdeki kuşaklar, nervürlü çizgiler ve hareketli işlemelerle, beli yeniden tanımlıyor. Renk paleti ise, koleksiyonun duygusal ve iddialı yapısına uygun olarak, kırmızı, cam göbeği, leylak, turuncu, haki ve gri tonlarından oluşuyor.

Gece kıyafetleri, yapısal olmayan ama dramatik ve teatral tasarımlar olarak karşımıza çıkıyor; sanki sabaha kadar süren bir geceyi temsil ediyorlar. Bu kıyafetler, gece ile gündüz, formal ve gündelik arasındaki geçişi yansıtarak, bir sahil yürüyüşü gibi huzurlu ve hafif, aynı zamanda cesur ve derin hisler uyandırıyor. Tüm görünümler, bir aşkın sabahına dokunur gibi, duygular ve zarafetle örülmüş bir deneyim sunuyor.

Sonuç ve Genel Değerlendirme
Julian Klausner’ın vizyonu, markanın tarihini ve ruhunu koruyarak, modern ve özgün bir anlatım getiriyor. Koleksiyon, geleneksel ile yeniyi, maskülen ile femini, gece ile gündüzü başarıyla harmanlıyor. Renklerin, işlemelerin ve silüetlerin özgünlüğü, markanın yeni yönünü ve tasarımcının kendine özgü bakış açısını gösteriyor. Bu koleksiyon, özgüven ve yaratıcılıkla giyinmek isteyenlere yeni ilhamlar sunuyor ve markanın geleceğine dair umut vaat ediyor.











