KKKA Hastalığının Güncel Tanı ve Tedavi Yaklaşımları

Giriş
KKKA (Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi) hastalığı, özellikle Türkiye’de sağlık açısından ciddi bir tehdit oluşturan ve dünyada yaklaşık 900 türü bilinen kenelerin bulaştırdığı zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde uzun yıllardır uzmanlıkla çalışan Prof. Dr. Elaldı, bu hastalık ve ilgili vektörler hakkında değerli bilgiler sunmaktadır.
Kene Türleri ve Vektörlük
Bilimsel araştırmalar, dünyada Hyalomma ve Ixodidae ailelerine bağlı yaklaşık 900 kene türü olduğunu göstermektedir. Türkiye’de ise özellikle Hyalomma cinsine ait türler, KKKA hastalığının başlıca biyolojik vektörleri olarak kabul edilmektedir. Uzmanlar, ülkemizde tespit edilen 50’den fazla kene türü arasında Hyalomma cinsine ait türlerin, hastalığın yayılmasında kritik rol oynadığını vurgulamaktadır.
KKKA’nın Yaygınlığı ve Bulaşma Yolları
Türkiye genelinde yıllık KKKA vaka sayısı genellikle 500 ile 1000 arasında değişmektedir. Kenelerin vücuda tutunduğu süre boyunca saatler veya günlerce kan emdikleri, bu süreçte vücut ağırlıklarının 100-200 katına ulaşabildikleri bilinmektedir. Özellikle hastalık şüphesi taşıyan bireylerin, keneyi tespit edilip mümkün olan en kısa sürede (kafasını koparmadan) vücuttan uzaklaştırması, enfekte olma riskini önemli ölçüde azaltmaktadır.
Kenelerin Kan Emme Süreci ve Enfekte Olma Riski
Keneler, doyana kadar kan emdikten sonra kendi kendilerine vücuttan ayrılırlar. Ancak enfekte olma riski, kenelerin virüsü taşıyıp taşımamasına göre değişir. KKKA virüsü, kenelerle bulaşan 200’den fazla patojen arasında yer almakla birlikte, hastalığın gerçek bulaşma kaynağı Hyalomma cinsi kenelerdir. Bu nedenle, kenelerin enfekte olup olmadığını anlamak ve zamanında müdahale etmek hayati önem taşımaktadır.
Risk Grupları ve Hasta Profili
Hastalığın her yaş grubunda görülebilmesine rağmen, özellikle 65 yaş ve üzerindeki bireylerde daha yüksek ölüm oranları gözlemlenmektedir. Ayrıca, alt hastalıkları olan kişilerde hastalığın seyri daha ağır olabilmektedir. Güncel bilimsel çalışmalar, kanlarında yüksek virüs yükü bulunan hastaların, ölüm riskinin daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin, 1 mililitrede 100 milyon virüs bulunan hastaların %80’inin ve 1 trilyon virüs içerenlerin ölüm oranlarının ciddi derecede arttığı gözlemlenmektedir.
Ülkemizde Ölüm Oranları ve Klinik Yönetim
KKKA hastalığının ölüm oranları ülkeden ülkeye, hastaneden hastaneye değişiklik göstermekle birlikte, dünya literatüründe %10-30 arasında tahmin edilmektedir. Türkiye’de ise bu oran %5 civarındadır. Erken tanı ve uygun tedavi uygulamaları, Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği sevk ve takip kriterleri, bölgesel referans hastaneler ve deneyimli sağlık personeli sayesinde, hastaların yaklaşık %95’i sağ salim taburcu olmaktadır. Bu başarı, yurt dışı uzmanlar tarafından da takdirle karşılanmaktadır.
Kenelerin En Çok Tutunduğu Vücut Bölgeleri ve Enfekte Kenelerin Dağılımı
Bilimsel araştırmalara göre, keneler vücudun her bölgesine yapışabilmekle birlikte, en sık tutunduğu bölgeler karın, kollar, koltuk altı, sırt, göğüs, baş ve boyun, kalça, bacaklar ve dış genital bölgelerdir. Özellikle KKKA virüsü taşıyan Hyalomma marginatum türü kenelerin, en çok bacaklara ve ardından baş-boyun bölgesine tutunduğu belirlenmiştir. Ülkemizde yapılan çalışmalar, kenelerin %80 oranında virüsle enfekte olduğunu ve en sık bacaklarda görüldüğünü göstermektedir.
Kenelerin Erken Çıkarılması ve Risk Azaltma
Kenelerin enfekte olup olmadığının anlaşılması ve zamanında çıkarılması, hastalık bulaşma riskini önemli ölçüde azaltır. Bu nedenle, görevli sağlık personelleri ve doktorlar, her yıl düzenli eğitimlerle KKKA konusunda bilinçlendirilmekte ve acil müdahale teknikleri konusunda bilgilendirilmektedir.
KKKA Hastalığının Tedavi ve Aşı Geliştirme Çalışmaları
KKKA hastalığının tedavisinde, damar yolu ile sıvı ve elektrolit takviyesi, taze donmuş plazma, eritrosit ve trombosit süspansiyonları kullanılırken, solunum ve dolaşım desteği sağlanmakta ve hemodiyaliz uygulamaları gerçekleştirilmektedir. Ayrıca, Türkiye’de yerli ve inaktif olarak üretilen KKKA aşısının faz 1 klinik çalışmaları tamamlanmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Uluslararası alanda ise, 11 ülkeden 13 merkezde yürütülen projeler kapsamında DNA ve mRNA tabanlı yeni aşılar geliştirilmekte olup, DNA aşısının faz 1 çalışması devam etmektedir. Bu gelişmeler, hastalığın önlenmesi ve kontrolü adına umut vaat etmektedir.











